30 Kasım 2014 Pazar

Osmanlı Tarihinde İlkler

1-Osman Gazi'nin ilk beylik merkezi Söğüt kasabasıdır Ondan sonra sırayla Yenişehir, Bursa, Edirne ve İstanbul başkent olmuştur.
2-Osmanlı tarihinde ilk mühim savaş Osman Gazi'nin 1284'teki "Ermeni Beli"savaşıdır.
3-İlk fethedilen kale, Osman Bey'in 1285'de fethettiği Kulacahisar kalesidir.
4-İlk askeri anlaşma,1306'da teslim olan Ulubat Tekfuru ile Orhan Gazi arasında yapılan anlaşmadır.   
5-İlk fethedilen ada 1308'de alınan İmralı Adası'dır.

29 Kasım 2014 Cumartesi

Osmanlı'nın Kısa Zamanda Büyümesinin 9 Sırrı


                         
Osmanlılar, kuruluşundan itibaren çok kısa zamanda üç kıtada yayılarak, büyük fetihler yapmışlardır.Büyümenin sebepleri sadece savaş ve kılıç gücüyle değildir.Böyle olsaydı kısa zamanda tarih sahnesinden silinip tarihin tozlu raflarının arasına karışırlardı.Osmanlı padişahları, Anadolu ve Rumeli'de daha ilk günden itibaren sistemli bir fetih ve iskan hareketi gerçekleştirmişlerdir.Osmanlı fütûhâtının süratli bir şekilde inkişâf etmesinin sebeplerini şu şekilde izah etmek mümkündür:
1-Askerî, idarî ve adlî teşkilatın mükemmelliği.
2-Fethedilen yerlerde,İslâmî müesselerinin kurulması.
3-Tebeaya gayet âdilâne ve şefkatli muamelede bulunulması. 
4-Fethedilen memleketlerdeki insanların din ve vicdan hürriyetine karışılmaması.
5-Evlenmeler ve akrabalıklar tesis ederek genişleme. 
6-Osmanlı memleketleri dışındaki memleketlerde can ve mal emniyetinin olmaması.
7 Osmanlı memleketleri dışındaki yerlerde huzursuzluk ve fakirliğin bulunması, Osmanlı memleketlerinin câzibe merkezi olması.
8-Askeri harekâttan önce, tebliğ için öncülerin gönderilmesi ve fethedilen yerlerde halkın can ve mal emniyetinin temin edilmesi.
9-Başka dinlere mensup olanların, kendi aralarındaki mezhep farklılıkları sebebiyle devamlı surette çatışmaları ve huzuru bulmak için Osmanlı idaresini tercih etmeleri.

28 Kasım 2014 Cuma

Fâtih Sultan Mehmed Nasıl Vefat Etti?

1481 senesi ilkbaharında Fatih Sultan Mehmed yeni bir sefere çıktı.27 Nisan 1481 Cuma günü kapıkulu askerleri ile Üsküdar'a geçti. Pâdişah Üsküdar'a geçtiğinde hasta olduğu için birkaç gün dinlendikten sonra hareket etti.Maltepe civarındaki Hünkâr Çayırı'na geldiğinde hastalığı ağırlaşınca hekimler tarafından ilacın miktarı arttırıldı.Fatih'in doktoru, Yakup Paşa isminde bir dönme idi.Papa ve Venedikliler, Fatih'in zehirlenmesi karşılığında bu doktora büyük bir servet vaat etmişlerdi.Yakup Paşa da bu servet karşılığında sultanı zehirledi.Fatih Sultan Mehmed Han zehirlendiğini anlamış fakat âniden ağır sancılar başlamış ve kan kaybı hızlanmıştı. Zehirlendikten birkaç gün sonra,3 Mayıs 1481 Perşembe günü öğleden sonra vefat etti.Ruhu Şâd Olsun ...

27 Kasım 2014 Perşembe

Murâd Edilen Sultan Selim'dir

Sultan İkinci Bâyezîd Han'ın hanımı, Şehzade Korkut'un annesi bir gün dergâha gelip Abdurrahim Tırsî Hazretlerinin hanımından:"Efendiniz, Abdurrahim Tırsîden rica edip, yardım taleb ederiz.Sultan Bâyezîd'den sonra oğlum Korkut padişah olsun. "diye ricada bulunmuştu.O da bu dileği beyine sık sık hatırlatırdı.Bir gece rüyasında Peygamber Efendimiz'in huzurunda bir meclisin kurulduğunu gördü.Abddurrahim Tırsî de orada idi ve Peygamber Efendimize şehzadelerin hangisinin tahta geçmesinin daha uygun olacağını soruyordu.Sultanü'l Enbiyâ buyurdu ki:"Rum'un Kara oğlanının murâdı Sultan Selim'dir.Kara oğlan Abdürrahim Tırsî'dir."
Uyanınca hanımı hemen Abdürrahim Tırsî'nin yanına gidip rüyasını anlattı ve:"Siz şehzade Selim'in padişah olmasını istediniz.Biz sizden Korkut'un padişah olmasını rica ederdik" dedi. Bunun üzerine Abdürrahim Tırsî:"Ey hocamın kızı! Şehzade Korkut'tan evlat gelmez.Âl-i Osman'ın nesli yok mu olsun? Bu, Hak Teâlâ'nın rızasına muhaliftir."buyurdu.

26 Kasım 2014 Çarşamba

Seferden Vazgeçsin Fesâda Sebep Olur

Sultan Üçüncü Selim Han zamanı vezirlerinden Hâfız İsmail Paşa, Ömer Rızâî Hazretlerinin zaman zaman ziyaretine giderdi.1805 yılında sadâret makâmına geldiği zaman bir gün Sultan Üçüncü Selim Han:"Seksen bin asker hazır eyledim.Tuna boyuna göndermek murâdımdır.:diye emir buyurdu.Bu emri alan İsmail Paşa derhal şeyh hazretlerine gelerek durumu bildirdi ve teveccühleri ile hayır dualarına mazhar olmak istedi.Lâkin Ömer Rızâî Efendi hiçbir söz beyan etmedi.O gece rüyasında Hazreti Ebu Eyyub el-Ensâri Hazretlerinin türbe-i şeriflerine dâvet olundu.Vardıklarında kıble-i şerife karşı oturan iki muhterem zât gördü.Onlar da Ömer Rızâî Efendi'yi gördüklerinde:"Gel yâ Ömer! Bizleri bilir misin? Ben Fâtih Sultan Mehmed'im, bu da oğlum Bâyezid'dir.Sultan Selim oğlum Tuna cihetine asker göndermek ister.Ancak şimdi vakti değildir.Terk eylesin.Fesâda sebep olur, haber ver."diye emir buyurdu. Ömer Rızâî Efendi bu vakayı derhal İsmâil Paşa'ya yazarak haber verdi.Bunun üzerine harp ilânından vazgeçildi.

25 Kasım 2014 Salı

Sultan İbrahim Deli miydi ?

"Topkapı Sarayı'ndaki vesikalar tasnif edilirken, padişahlara ait birçok ferman ve mektup çıkmıştır.Sultan İbrahim'in mektupları padişah hatları arasında rekor kıracak kadar çoktur.Bu mektuplarına bakılırsa padişahın aklî durumundan ve vatanseverliğinden şüpheye düşmeye imkân yoktur.Sık sık sadrazamına yazdığı mektuplarında yurt ve millet işlerine son derece ihtimam etmesini tavsiye ediyor, hatta bazen bu tavsiyelerinde çok ileri giderek:"Eğer başın sana lazımsa şu işi böyle yap veya yapma !"şeklinde tehditlerde bile bulunuyor.Osmanlı kaynaklarında Sultan İbrahim'den övgüyle söz etmesine rağmen son dönem yazarlarından bazıları "deli" lakabını kullanmaktadırlar.Bu lakap onun katledilmesini isteyen Karaçelebizade Abdülaziz'in kin ve garaz eseri olarak attığı çirkin bir iftiradır.Ancak bu Karaçelebizade, Sultan İbrahim'in tahttan indirilmesinde mühim rol oynayan ve daha sonra öldürülmesini tertipleyenlerden biri olduğundan, itham edici sözleri şahsî kininin eseridir.Yani "Deli" lakabı aslı olmayan, sadece bir iftiradan ibaret olan bir ithamdır.Sultan İbrahim son derece zeki ve devlet işlerini en güzel şekilde yapan padişahlardan biridir.

24 Kasım 2014 Pazartesi

Küçük Kıyâmet

İstanbul'da zaman zaman şiddetli zelzeleler olmuştur. Bu zelzeleler arasında bir tanesi var ki,"Küçük Kıyamet (kıyâmet-i sugrâ )"diye anılır.Zelzeleye "kıyâmet" gibi bir adın verilmesi, ne kadar şiddetli olduğunu ve halkın nasıl korktuğunu açıkça gösterir.1509 yılı Eylül ayındaki bu zelzelede 1000'den fazla ev,100'den fazla câmi ve mescid yıkılmış,5000'den fazla insan ölmüştür. Ayrıca sayısız ev , Topkapı surları ve Topkapı Sarayı'nın büyük bir kısmı harap olmuştur.
Zelzele fâsılalarla uzun süre devam etmiş, İstanbullular bir buçuk ay müddetle evlere girememiş, çadırlarda yaşamışlardır.Saray halkı ve Padişah Sultan İkinci Bayezid Han da bu büyük felâket günlerini saray bahçesinde kurulan çadırda geçirmiştir.

23 Kasım 2014 Pazar

Osmanlı da İş Ahlâkı

Oasmanlıların iş ahlakına yabancılar her zaman hayran olmuşlardır.Bir Avrupalı seyyah diyor ki:"Bir Türk'le mi iş yapacağım; mukavele yapmaya lüzum görmem; sözü kâfidir.Ama bir Rum veya başka bir Hristiyan ile iş yapacaksam yazılı bir mukâvele yaparım."İstanbul'un bir caddesine adını veren Claude Farrere de bu konuya örnek olarak şunları söylüyor:"Yat gezisine çıkmıştım.İtalya, Malta, Yunanistan gibi memleketlerde bir sürü soyguna uğradım. Bu yüzden Türkiye'ye gelirken biraz düşünceliydim.Bu düşüncelerime rağmen  Çanakkale Boğazı'na geldik.Pasaportum olmadığı için nöbetçi  asker giriş izni vermedi.Bende rüşvet için önüne bir altın attım o ise altına ellerini kirletmemek için tekme atıp yatıma geri yolladı.Bu durum karşısında ben hayretler içerisindeydim.Ümitsizlik içerisinde geri döndüm.Ertesi gün o bölgeden bir köyde kurulan halk pazarına gittim.Burada her şey akıl almaz ucuzluktaydı.Ben de bir sürü eşya aldım.Bu insanlar benim yabancılığımdan hiç faydalanmaya çalışmadılar.Ben hâlâ hayretler içerisindeydim.Aldıklarımı iki eşeğe yükleyim yatıma doğru giderken biri kadı beş altı kişi beni tutarak pazara geri götürdüler. Ben beni öldüreceklerini sanarken onlar mallarımı saymaya başladılar.Sayım bittikten sonra kadı satıcıları sorguya çekti, öfkelendi.Onlardan bir torba dolusu para aldı.Daha sonra kadı bana dönerek, Fransızca,:"Bu torba sizindir.Çünkü, satıcılar, sana sattıkları mallardan kâr ettiler.Evet sadece yüzdece on kazandılar.Halbuki yabancıdan fazla kâr alınmaz.Kitapta şöyle der:"Yabancıya misâfirin gibi hürmet edeceksin".İşte Osmanlı memleketlerinde iş ahlâkı, tüccar ahlâkı ve kadıların hassasiyeti  böyleydi.

22 Kasım 2014 Cumartesi

Osmanlı da "İş"

Osmanlı saraylarında iki bayram hâriç bütün günler çalışma ile geçerdi.Herkea her zaman vazifesinin başında olmak mecburiyetinde idi.Osmanlı memleketlerinde herkes belirli mesleklerde çalışırdı.Her fert bir sanat öğrenmek mecburiyetindeydi.Kimse boş gezip dilenmek veya gayrı meşru geçime başvırmaya cesaret edemezdi.Kimsesizlerinse elinden tutacak bir zengin veya vakıf vardı. Sanat öğrenmek her şeyin başında gelirdi.Padişahların da bir mesleği ve sanatı vardı.Örneğin Sultan Birinci Mehmed Han yay kirişi yapardı, Fatih Sultan Mehmed iyi bir bahçıvandı, Yavuz Sultan Selim kuyumculuk yapardı.Sultan Üçüncü Selim nakkaşlık ve desen yapmada mahirdi...

21 Kasım 2014 Cuma

Kânûnî ile Mimar Sinan

Mimar Sinan'ın, Süleymâniye Câmii'ni yaptığı sıralarda, bu meşhûr mimarı çekemeyenler, kendisini Kânûnî Sultan Süleymân'a: "Câmii yapılırken kubbenin altına yan gelip nargile fokurdatır, bu ne iştir?" diye şikâyet etmişlerdi.Bunu duyan pâdişah haber vermeden câmi inşatını teftişe gitmişti.Hakîkaten Mimar Sinan'ı nargile yanında kubbenin altında bir mindere oturmuş gördü.Kızgın bir halde Sinan'a:"Bre Koca Sinan bu ne hal ?" diye sordu.Mimar Sinan sükûnetle; "Padişâhım, der.Kerem edip şu nargileyi bir gözden geçirseniz..."
Kânûnî, gözünü nargileden tarafa çevirince hayret etti.Çünkü, nargilenin tömbeki yoktu, fokurdayan, sadece su idi.Sinan, padişaha dönerek şu sözleri söyledi:"Şevketlüm, bu nargileyi burada sırf fokurtusundan faydalanmak için bulunduruyorum.Bu ses bana,bu câmide okunacak Kur'ân-ı Kerîm seslerinin, câminin her tarafına yayılması ve her tarafta aynı şekilde işitilmesi için icâb eden tedbirleri almama yardım eder."Büyük sanatkâr, böylece akustik tertibatı kurar.

20 Kasım 2014 Perşembe

Osmanlı Ordusun'da Disiplin

Saatte On Kelime Söyleyen Türk Ordusu
Osmanlı Devleti'ni Osmanlı yapan faziletlerden birisi de ordudaki nizam ve intizamdır.Ordu da muazzam bir düzen, bir âhenk vardır.Askerler inanılmaz derecede itaatkâr ve  disiplinlidirler.Şikârî'nin "Karaman Tarihi" isimli eserinde bu duruma çok güzel bir örnek vardır: "Murâd Hüdavendigâr ile Karamanoğlu Alaüddin Bey arasındaki muhabereden sonra Osmanlı ordusu Akşehir'i zabtetti.Cümle şehir halkı nimetlerini ortaya döküp askerlerle baba oğul gibi yediler. Askerlerin hiçbirisi başını kaldırıp yukarı bile bakmadı.Zira askerler bütün tembihli idiler.Askerlerin saatte on söz söylemekten başka hakları yoktu. On sözden fazla söyleyen cezalandırılırdı."

19 Kasım 2014 Çarşamba

Osmanlı'dan Bilinmeyen

Yeniçeri aşçısı iken belediye başkanı oldu...
Fâtih Sultan Mehmed Han, Sadrazam Mahmûd paşa ile bir gün tebdîl-i kıyafet Karaman çarşısında dolaşırken, bir yeniçeri aşcısının avaz avaz bağırdığını, sağa sola sözler savunduğunu duyar.Aşçı devlet yönetimini eleştirmekte, ben padişah olsam şöyle böyle yaparım demektedir.Bunu duyan padişah saraya döndüğünde, yeniçeri aşçısını huzuruna çağırır. Onu imtihan eder ve mesele hakkında düşündüğü çareleri dinler.Ve derhal ihtisap işlerini yâni belediye başkanlığını ona verir . Bu aşçıbaşı, sonraları bir çok hizmette bulunan meşhur vezir ve serdâr Gedik Ahmet Paşa'dır.

18 Kasım 2014 Salı

Osmanlı'dan bir Üniversite

Osmanlı'da Eğitim
Çin'de bir Osmanlı Üniversitesi      
İttihad-ı İslâm Siyaseti çerçevesinde Sultan İkinci Abdulhamid Han 19. yüzyılın imkânlarıyla, herkesin ona düşman olduğu bir dönemde dünyanın diğer ucundaki Çin'in başkenti Pekin'de kapısında Osmanlı bayrağı dalgalanan "Pekin Hamîdiye Üniversitesini açmıştır.Bu üniversitenin varlığı bir makale ile duyulmuş fakat bu konuda tam bir araştırma yapılmamıştı.Nihayet Ali İhsan Çam tarafından yapılan araştırmalar neticesinde yeri ve akıbetinin ne olduğu ortaya çıkmıştır.

17 Kasım 2014 Pazartesi

Osmanlı

Osmanlı'dan bir savaş hilesi...
Tiryaki Hasan Paşa , Kanije savunmasında düşman askerleri içine casuslar göndererek Belgrad da bulunan sadrazamın pek yakında geleceği ve İstanbul'a sefer yapacaklarını düşman kuvvetlerinin içinde yayarak düşmanlara korku salıyordu. Paşa bir taraftan da padişaha yazılmış intibaı uyandıran mektupların düşmanın eline geçmesini sağlayarak ordunun çok iyi olduğunu, cephanelerinin yetecek kadar olduğunu düşmana aktararak onların korkmasına neden oluyordu.Ayrıca bir diğer taktik ise yakalanan esirlerin bazılarına çok iyi bakılıyor daha sonra bu esirin bir şekilde kaçmasını sağlayarak düşmana ordunun çok iyi olduğu hissini uyandırıyor onların savunma direncini azaltıyordu. Böylece savaşları daha kolay bir şekilde kazanabiliyorlardı.

16 Kasım 2014 Pazar

Osmanlı

Osmanlı zamanında hırsızlara ve kapkaççılara eşeğe ters binme cezası uygulanmıştır.Yakalanan     kişilerin boynuna  her ne suç işlemişlerse onun yazılı olduğu bir yafta asılırdı.Sonra eşeğe ters bindirilip sabahtan akşama süren bir dolaştırma, suçluyu halka gösterme cezası başlardı.Cezadan sonra o kimse bulunduğu yerde dikiş tutturamaz, başka yerlere göçmek zorunda kalırdı.

Osmanlı da Edep

Osmanlı da kapılar da iki adet tokmak bulunurdu.Bunlardan birisi kadınlar için diğeri ise erkekler içindi.Erkek tokmağı çalındığımda içerideki bayan başka odaya geçer toparlanırdı, bayan tokmağı çalındığında ise odadaki erkek başka bir odaya geçer, gelen bayana gözükmez , onu mahcup etmezdi.
Buradan Osmanlı'nın ne kadar büyük bir edebe, ne kadar büyük bir hayâ  duygusuna sahip olduğunu kolayca anlayabiliriz.Şuan ki toplumda kapıyı açarken üstüne bir şey giymekten bile aciz olan insanların olduğunu düşünürsek bunu daha kolay anlayabiliriz.

15 Kasım 2014 Cumartesi

Osmanlı Tarihi

 Osmanlı İmparatorluğu gücünün doruğunda olduğu 16. ve 17. yüzyıllarda üç kıtaya yayılmış ve Güneydoğu Avrupa, Orta Doğu ve Kuzey Afrika'nın büyük bölümünü egemenliği altında tutmuştur. Ülkenin sınırları batıda Cebelitarık Boğazı ve 1553'te Fas kıyıları'na, doğuda Hazar Denizi ve Basra Körfezi'ne, kuzeyde Avusturya,Macaristan ve Ukrayna'nın bir bölümüne ve güneyde Sudan, Eritre,Somali ve Yemen'e uzanmaktaydı.Osmanlı İmparatorluğu 29 eyaletten ve özerlik tanınmış olan Boğdan, Erdel veEflak prensliklerinden oluşmaktaydı. Devlet zaman zaman denizaşırı topraklarda da söz sahibi olmuştur.Atlantik Okyanusu'ndaki kısa süreli toprak kazanımları Lanzarote (1585),Madeira (1617), Vestmannaeyjar(1627) ve Lundy (1655) bu duruma örnek olarak gösterilebilir.
Devlet altı yüzyıl boyunca Doğu dünyası ile Batı dünyası arasında bir köprü işlevi görmüştür. Hâkimiyeti altında bulunan topraklarda yaşayan halklar zaman zaman, toplu ya da yerel ayaklanmalar ile Osmanlı iktidarına karşı çıkmışlardır. Genel olarak din, dil ve ırk ayrımından uzak durduğu için yüzyıllarca birçok devleti ve milleti hakimiyeti altında tutmayı başarmıştır.Osmanlı İmparatorluğu, eski Türk örf ve adetlerinin ve İslam kültürünün yükümlülüklerinin doğrultusunda bir yönetim şekli belirlemiştir. Osmanlı İmparatorluğu'nun siyasi yapısında ve hukuk kurallarının oluşumunda İslam dininin belirleyici bir rol oynaması, Osmanlı İmparatorluğu'nun "İslam devleti", dolayısıyla bir "din devleti" olarak nitelenmesine neden olmuştur. 


Bundan sonraki yazılarımda Osmanlı'nın bilinmeyen özellikleri hakkında bahsedeceğim...

Osmanlı İmparatorluğu

Merhaba sayın ve sevgili okurlarım. Bundan sonra sizlere Osmalı'yı tanıtmaya ve bilinmeyen özelliklerini aktarmaya çalışacağım.

İlk olarak: Osmalı İmparatorluğu
Osmanlı İmparatorluğu 1299 yılında Bilecik'in Söğüt ilçesinde Oğuzların Bozok kolunun KAYI kolundan Osmangazi tarafından kurulmuştur.İlk olarak bir beylik olarak kurulan bu devlet daha sonra tüm dünyaya hüküm sürmüş, topraklarını üç kıtaya yaymış, adının taşları yerinden oynattığı, adını duyanların dizlerinin bağını çözdüren,otuz altı tane padişah görmüş bir devlet olmuştur.